Uzun zamandır bu yürüyüş rotasına göz kırpıyorduk fakat bir türlü bitmeyen Korona karantinası yüzünden yola çıkamıyorduk. Nihayet Kırklareli Valiliğin yapmış olduğu açıklama ile yürüyüş ve mesire yerleri hafta içi sosyal mesafe korunarak açılmıştı. Bu mesajı alır almaz hazırlıklarımızı yaptık ve sonunda sabah erken saatte yola koyulduk…
Demirköy Kadın Kule’de başlayan rotamızın ilk ana hedefi Monopetra Kayalıkları idi. Monopetra kelimesi Bulgraca “Tek Kaya” anlamına geliyor fakat bu kaya oluşumları pekte tek kayadan oluşmuyor. Zamanında eşkıyalara yataklık ettiğinden “Eşkıya Kayalıkları” olarakta bilinir. Daha önemli özelliği ise Antik ticaret yolunun buradan geçmesidir. Yunanistan Ege kıyılarından başlayıp Bulgaristan sınırına ve İğneada limanına kadar uzayan bir ticaret yolu. Buradan İstanbul başta olmak üzere tüm Karadeniz limanlarına hatta Tuna nehri ile Avrupa’nın içlerine uzanan bir ticaret ağı. Günümüzde bu ticaret ağının Bulgaristan’a kalan kısmı işaretlense de bizim ülkemizde böyle bir çalışma olmamıştır.
Yaklaşık 4,5 Kmlik dik bir tırmanıştan sonra nihayet Monopetra Kayalıklarına varıyoruz… Sabah kahvaltımızı burada bu tarihe tanıklık etmiş kayaların dibinde oturarak yapıyoruz. Fakat bir şey ilgimizi çekiyor. Her yer define arayanların kazıp bırakmış olduğu çukurlar ile kaplı… Burada yaklaşık yarım saat dinlenip, kahvaltı ettikten sonra Çifte Kaynaklar kamp alanına doğru yola koyuluyoruz.
Yaklaşık 700 Metre olan rakımdan yavaş yavaş aşağı iniyoruz ve aşağıya indikçe hava sıcaklığı artıyor. Sivrisinek gibi haşereler çıkmaya başlıyor. Bu iniş ilk başta pek zorlamadı bizi fakat ilerledikçe direkt yokuş aşağı yürümeye başladık ve buna bağlı olarak biraz yorulduk. Birde sırtımda yaklaşık 20 Kg yakın bir ağırlık taşımaktaydım… Fakat müthiş bir orman yolu deneyimi yaşadık. Çiftekaynaklar’a 5 km lik bir yoldan sonra nihayet ulaştık. Hemen kamp çadırımızı kurup gece için biraz odunu topladıktan sonra sıra günün yorgunluğunu atmaya gelmişti. Burada irili ufaklı birkaç tane şelale bulunmaktadır. Bu şelalerden birini gözümüze kestirip girmeye karar verdik. Su öyle soğuktu ki ilk başta deyim yerindeyse “nefesimizi kesti” ama sonra vücut ısımız alıştıktan sonra gayet keyifliydi ve yorgunluğun hiçbir belirtisi kalmamıştı.
Birkaç saat dinlenip akşam yemeğimizi yedikten sonra ateş başında biraz sohbet edip günün ve ertesi günün değerlendirmesini yaptıktan sonra uyumaya çekildik. Sabah erken kalkıp rotanın son bölümü olan ve yaklaşık 8 km lik bir yolumuz daha vardı…
Sabah erken uyanıp çadırımızı toplayıp kahvaltımızı yaptıktan sonra Cehennem Şelalerine doğru yola koyulduk. Bu yol ilk baş bizi yorsa da çünkü yine biraz tırmandık. Sonrası muazzam bir hal aldı. 2 Saat süren bir yürüyüşten sonra sonunda Cehennem şelalerine ulaşmıştık. Burada irili ufaklı bir çok şelale olsa da asıl Büyük ve Küçük şelale olmak üzere iki tane vardır. Cehennem şelalerini herkes bilirdir muhtemelen Kırklareli’nin en popüler yerlerinden biridir. Niyetimiz buraya vardığımızda Şelaleye atlamaktı yine ama kalabalık olduğundan ve bazı insanların rahatsız olacağını düşündüğümüzden buraya girip yorgunluk atmaktan vazgeçtik.
Bu güzel rota da bana eşlik eden kuzenime ayrıca teşekkür ederim. Trakya’mız ne kadar sanayii ve atıkları ile anılsa da böyle güzel el değmemiş yerlerin olması bizler için muazzam.
Bundan sonra ki rotamız asırlara meydan okuyan tarihi VOLÇAN Köprüsü olacak. Umarım onu da dilimiz döndüğü kadar sizlere yazarız…
@selanikspor
Comentarios